Sayfalar arasındaki yolculuğunu sayfalar arasında yolculuk etmeyi seven diğer insanlarla paylaşma amacıyla açılan kendi halinde bir blog
31 Mart 2016 Perşembe
İkisi Bir Arada
Otomatik Portakal/ Anthony Burgess
168 sayfa/ Türkiye İş Bankası Yayınları
Çeviren: Dost Körpe
Kitabın konusunu okuduğunuzda olay örgüsü hakkında net bir fikir vermeyen bir kitap. Aslında kısa bir kitap ancak içinde çok fazla olay, değişim barındıran da bir kitap. Verdiği mesajlar, üzerinde durduğu ve sorgulamamızı sağladığı ana soru o kadar sağlam ki kitap bitse de üzerine bolca düşünüyorsunuz. Aklınız kendi toplumunuza ve gündem içerisinde yaşadıklarınıza gidiyor.
Bunların yanında dil olarak beni sıkan bir kitaptı başlarda. Kitabın arka kapak yazısında ifade edildiği gibi geleceğin argo dili konuşuluyor bu kitapta. Kitabın ana kahramanı Alex belli kalıplar kullanarak ifade ediyor kendini, aslında konuşma diliyle yazılmış; konuşma dilinin tüm yanlış ifadeleri ve kalıpsallığı kitapta da yer almış diyebiliriz.
Yeni bir dil keşfetmek, bu dili kullanan kahramanla tanışmak, insan davranışlarını var eden temeli ve iyi ile kötü kavramlarını sorgulamak isteyen herkes için ideal bir kitap.
*İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın.
Rosshalde/ Hermann Hesse
167 sayfa/ Yapı Kredi Yayınları
Çeviren: Kamuran Şipal
Bir arkadaşımla eş zamanlı okumamız için ikimizin de daha önce hiç okumadığı bir yazardan bir kitap alıp ona hediye etmiştim. Baya bir sürenin ardından kitabı okumaya karar verdik.
Başta ki okuma yavaşlığıma karşın kitap bir süre sonra elimde su gibi akmaya başladı. Sebebi olay örgüsünün bir anda hızlanışı ve beni etkilemesiydi. İlk başlarda Hesse'nin diline ısınmak, benimsemek zordu. Oysa sonradan yaptığım bir benzetmeyle okumam kolaylaştı benim için. Kimi betimlemelerini Yaşar Kemal'in betimlemelerine benzetmiştim çünkü.
Kitap hakkında bir şeyler söylemek için herhalde adından başlamak lazım. Kitabın adı kitapta anlatılan ailenin -Veraguth- yaşadığı evin adı. Bu ev tedirginliklere, korkulara, nadiren mutluluklara, yeni yapılan resimlerin yaratma süreçlerine ve iki çocuğun büyümesine tanıklık etmiş bir ev. Haliyle nihayetinde içinde her satırında söylenecek yeni bir sözü olan bir kitap çıkmış ortaya.
Çatışması benim gözümde sağlamdı, ne akışı ne de sonu aklımda soru işareti bırakmadı. Onun yerine bolca hüzün bıraktı da diyebiliriz. İçimde "Başından sonu bu kadar belli bir kaderi paylaşmasalardı, ne olurdu?" sorusunu uyandırdı. Bir yandan da olayları yaşarken nasıl öngöremediğimizi ama aslında bir çoğunun başından belli sonları olduğunu düşündüm.
Benim için üzerine düşünmeler, sessizleşmeler kitabıydı bu kitap. Ben de Rosshalde kadar suskun kalakaldım en sonunda.
*Özellikle en sevimli, en ilginç şeyleri kimsenin bilip açıklayamadığını çoktan öğrenmişti zaten.
*Dostunun ziyareti, içinde yaşadığı hücrede gedikler açmıştı; yaşam pırıltıları yüzlerce yarıktan sesler, kokular halinde yoklayarak, el yordamıyla bu yalnız kişiye sokuluyordu; eski bir büyü bozulmuştu, daldığı uykudan uyanan kişi dışarıdan gelen çağrıları hayli güçlü şekilde ve biraz acıyla karışık algılamaktaydı.
8 Mart 2016 Salı
Masumiyet Müzesi/ Orhan Pamuk
Masumiyet Müzesi/ Orhan Pamuk
561 sayfa
Yapı Kredi Yayınları
Bir Orhan Pamuk kitabı okuma fikri aslında !f İstanbul filmleri için bilet bakarken şekillendi aklımda. Çünkü festivalde Orhan Pamuk'un romanından uyarlanan Masumiyet Müzesi'nin filmi gösterilecekti. Ben de biletimi almakla beraber film öncesi kitabı oku, filmi izle, söyleşiye katıl ve en sonunda müzeyi ziyaret et şeklinde ilerleyen bir liste çıkardım kendime. Şayet festival bitti kitap yorumu yeni geliyor şeklinde bir eleştiriniz olursa, kitabı festivalden önce bitiremediğim üstelik kitabın sonunu filmi izlerken öğrendiğim doğrudur.
Kitap 70'li ve 80'li yıllarda yaşanan bir aşk hikayesini anlatıyor upuzun. Tabi bunu yaparken dönemin siyaseti hariç her şeye birinci ağızdan eleştiri ve açıklama getiriyor. Ana karakterimiz Kemal'in dilinden anlatılan -benim için- kusurlu bir aşk hikayesi kitap. Neden kusurlu bulduğumsa, hikayenin gidişatında bana saçma gelen bazı şeyler olmasından ileri geliyor. Bir türlü içime sindiremiyorum aşklarını.
Hikayenin gidişatında fazla gelen; bunlar yazılmasa da anlamından bir şey kaybetmezdi kitap dediğim bölümler çok fazlaydı. İster istemez akıcı olmayan bir okuma gerçekleşti. Bunlar dışında yazarın diline alıştığım, hızlandığım dönemler de geçirdim kitabın başında. Ve çok değerli bir şey öğrendim kitaptan. Hatıraların bellekten silinebileceği ama eşyaların o anıları yüce gönüllülükle taşımaya devam edeceği bunlardan yalnızca biriydi. Anı yaşarken anı taşıyan nesnelere bir defa daha böyle anlam kattım.
Müzelere olan saygım da bir kat arttı. Yerimden kalktığım gibi ne kadar müze varsa şehrin sınırlarında gezmek istedim -başta Masumiyet Müzesi olmak üzere. Orhan Pamuk'un bu kitabının 2013 sonrası baskılarının tümünde yer alan "Aşk ve Müze Üzerine" son sözü de etkilenmemi pekiştirdi.
Kitap bana hatırlanacak güzel satırlar, dikkat edilecek anlar ve gezilecek müze/ler bıraktı. İlk Orhan Pamuk okumanız değil ise kitap size keyif verecektir ama ilk okumanız ise sıkılabileceğinizi unutmayın.
*Çünkü aşk verdiği ıstırap ile ruhumu bir yandan terbiye ediyor ve beni daha olgun bir adam yapıyordu, ama diğer yandan da aklıma bütünüyle el koyarak, olgunluğun verdiği mantığı kullanmama çok az izin veriyordu.
*Eşyaların gücü içlerinde birikmiş hatıralar kadar, bizim hayal ve hatırlama gücümüzün cilvelerine de bağlıdır elbette.
*Aristo'ya göre anları birleştiren çizginin zaman olması gibi, eşyaları birleştiren çizginin de bir hikaye olacağını anlıyordum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)