31 Ağustos 2016 Çarşamba

Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir/ Sezgin Kaymaz


Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir/ Sezgin Kaymaz
  274 sayfa/ İletişim Yayınları









Türk yazarlar içinde bir yenisinin kalemiyle tanışmayı denedim geçenlerde. O yazar Sezgin Kaymazdı. Bilmeden kitaplarını incelerken konusunu sevdim diye bu kitaba gitti elim, oysa yazarın ilk kitabı olduğu için de hayli yerinde bir seçimmiş. Ufak bir talihsizlik sonucunda aynı zamanda on altı sayfalık bir baskı hatasının da bulunduğu kitabı almışım. 

Kitaba gelirsem, nasıl anlatabilirim nasıl büyüsünü bozmadan kelimelere dökebilirim inanın bilmiyorum. O yüzden arka kapakta yazanları tekrarlayacağım. Musa Uzunharmanlar'da bir bekar evine taşınır. Taşındığı ev ve mahallede ise onu sürprizlerle dolu günler beklemektedir. Değişik isimli karakterler bulunur içerisinde: Kirkor Usta, ev sahibi Beyabi, üç kuşaktır Ankaralı "Erzurumlu Teyze", burnunun derinliklerini keşfeden Kemal... Ve çok daha fazla eğlenceli karakteri tanımak için bile okunabilir. 

Kitap çözmesi oldukça kolay bir akışa ve kurguya sahip. Sonuna vardığınızda ağzını açık bırakacak, dudağınızı uçuklatacak bir sonu yok. Ancak sonunda yüzünüzde kalacak tebessüm için bile bildiğiniz olaylar keyifle okunası. 

Kitapta olayların geliştiği iki yüz sayfalık kısımda öyle diyaloglar, tespitler var ki. Bazı yerel konuşmalar ne kadar güldürüyorsa, o tespitler de bir o kadar düşündürüyor. Açıkçası ben hayatıma bu kitaptan çok şey katarak -yazarın- diğer kitaplarını da okumaya devam edeceğim. 

Okunması basit ve akıcı olduğu için reading slump dönemlerinize veya gülümsemek istediğiniz herhangi bir anınızda okunması için alışverişlerinizin ilk sıralarında olsun. Keyifli okumalar... 

* "...her denklem gibi, insanın kendi iç dünyasını ayakta tutan denklem de dengeye muhtaçtır... hiç kimseyi, hiçbir şeyi sevmediğini söyleyen biri bile denklemin diğer tarafına, nefreti ve sevgisizliğiyle denk ağırlıkta veyahut yoğunlukta, kendine olan, yaşamaya olan sevgisini koyuyordur."




30 Ağustos 2016 Salı

Zeze'ye dair ne varsa!


Merhabalar, öncelikle uzun zamandır yayın yapmadığım ve kısıtlı miktarda kitap okuduğum için yaptığım "Okuma Maratonu 1" başlıklı yazımın işe yaramadığını söylemem gerekiyor. Ancak istediğim kadar okuyamasam bile yorumlama kısmına geri dönüş yapmaya karar verdim. Böylece çoğunlukla okunduktan sonra sana hissettirdiği ilk izlenimleri hatırlayabileceğin bir yerin oluyor. Günlük gibi tıpkı. 

Çok yazdım ama hala kendimce kitap yorumlamadım. Bu yazımda adından anlaşılacağı üzere Zeze'ye yani yediden yetmişe herkesin okuyup kalbinde bir yer ayırdığı kahramana odaklanacağım. 








Şeker Portakalı/ Jose Mauro De Vasconcelos
   182 sayfa/ Can Yayınları
   Çevirmen: Aydın Emeç 
    122. baskı




Sanırım Can Yayınlarının yeni kapaklarına karşı çok büyük bir sevgi duymasam da bu kapakları sevdiğimi itiraf ederek başlamalıyım. 

Kitabı -bilmeyen kaldıysa eğer- kısaca özetlemem gerekirse, Brezilya'nın küçük bir yerleşim biriminde yoksul bir ailenin on bir çocuğundan biri olarak doğan Zeze'nin henüz beş buçuktan altı yaşındayken "acıyı keşfetme" öyküsüdür bu kitapta anlatılan. Ancak öyle saf öyle güzel bir acıdır ki gençlerin ya da yetişkinlerin anlayamayacağı kadar özeldir de yaşayan için bence. 

Sonsuz düş gücüne ve eşsiz bir öğrenme becerisine sahip bu çocuk her anlatılan bölümde daha da size yakın olur. Bazen özenirsiniz, bazen üzülürsünüz, bazen de kollarını açıp sarılmak yanında olmak istersiniz. En azından ben böyle hissettim. Kısacak bir kitap olmasına rağmen gözlerim doldu, tüylerim ürperdi. 

Ben bu kitabı her ne kadar küçük yaşlarda -dokuz, on yaşlarımda- okuduğumu hatırlasam da bana ilk kez okuyormuş tadı verdi. Gerçi okumuş ve hatırlıyor olsanız bile Zeze sizi kitabın satırlarında bekleyen bir dost her zaman; Şeker Portakalı'nda ve diğer kitaplarında. 





Güneşi Uyandıralım/ Jose Mauro de Vasconcelos
    273 sayfa/ Can Yayınları
    Çevirmen: Aydın Emeç 
     64. baskı 






Güneşi Uyandıralım da bu defa beş buçuktan altı yaşındaki hınzır, Şeytan'ın oğlu denilen çocuğu yoksul ailesinden uzakta Brezilya'nın Natal kentinde zengin bir ailenin yanında buluruz. Evlat edinen, rahat ama zorunluluklar altında bir hayat sunan yeni ailesinin yanında, okulunda ve arkadaşlarıyla görürüz Zeze'yi. 

Bu kitabı ben Şeker Portakalı'nı sevdiğimden daha az seviyorum diyemem. Çünkü kitabın sayfaları arasında hala aynı çocuk ve maceraları var. Şeker Portakalı'nın ardından şimdi de kurbağası var. Üç kitap içinde sanırım ben sahip olduğu her şeyi ele alırsak, en çok kurbağayı seviyorum.

Zeze'nin büyüme sancıları yavaş yavaş başlarken çevresindeki her şeyi ne kadar sihirli kıldığı da görülmeye değer. Yeni edindiği hobiler ve bununla ilgili ortaya çıkan bazı anlatımlar arkadaşlarımdan biriyle günlük hayatta espri yapabilmemize bile sebep oldu üstelik. Yani yazıldığı kırk iki sene önceden bu yana hala kalıcı ve bize fazla yakın. 




 Delifişek/ Jose Mauro de Vasconcelos
  85 sayfa/ Can Yayınları 
  Çevirmen: İnci Kut
   33. Baskı






Delifişek her ne kadar bir son sayılsa da Güneşi Uyandıralım'da anlatılanlara yeni bir şey eklemeyen aksine eksik kalanları kendince tamamlayan bir tür "dile getirilmeyenleri dile getirme" kitabı, bence. 

Kitabın önsözünde bahsedildiği üzere kitap Vasconcelos'un en sevdiği kitaplarında ilk sıralarda yer alıyormuş çünkü dile getirmek isteği sorunları ve özgürleşme çabasını bir çeşit kendini de yansıtan Zeze'nin düşünce ve sözleriyle ifade etmiş. Böyle bir önsözden sonra kitabı okumaya başlayınca elbette ince eleştiriler göze çarpıyor. 

Bunun yanında Zeze'nin büyüdüğünü ve hayallerinden sıyrılıp önünü görmeyi deneyen bir delikanlı olduğunu görüyoruz. Tıpkı büyüyünce hepimizin başına geldiği gibi o da gerçekçi bir insana dönüşüyor. 

Nasıl ki birlikte büyüdüğünüzün farkında olacak kadar yaş farkının fazla olduğu bir kardeşi, kuzeni, komşu çocuğunu gözlemleyebilirsiniz objektif bir şekilde; işte ben de yeniden okuduğumda bu üç kitabı -üçlemeyi- bir çeşit gözlemle sonlandırdım. Yazdıklarımsa dışardan bakan bir insana anlatabileceğim kadarıyla bir kardeş, kuzen, komşu çocuğuydu. Belki siz de benim gibi bir büyüyüşü gözlemlemek istersiniz. Umarım da istersiniz...

NOT: Delifişek'teki çevirmen değişikliğine rağmen aynı tadı aldım mı diye soracak olursam kendime, evet aldım. Bunun zorluğunu tahmin ederek buradan İnci Kut'a teşekkür etmek istiyorum. 
    

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Okuma Maratonu 1

       Merhabalar, 
Uzun zamandır paylaşım yapmıyordum. Buna gerek yaz tatilinin verdiği o tatlı uyuşukluk gerek de ev taşımak gibi olaylar sebep oldu. Şimdi neden böyle bir başlıkla geri döndüğüme gelecek olursak; youtuberların videolarını izlerken hoşuma giden bir etkinlikti maratonlar, ben de bunun kendi açımdan yazıya dökülmüşünü yapmaya karar verdim. 

Özellikle tatilin bu anından sonra önceye göre daha fazla boş vaktim olacağına inanmam ve merak ettiğim kitapları bir an önce okuma isteğim de beni bu etkinliği düzenlemeye itti. Etkinliğim tabi ki bireysel şu noktada. Kendime bireysel bazı hedefler koydum. 

1) Etkinlik süresi 10 Ağustos 2016 ile 24 Ağustos 2016 arasındaki iki haftalık süreçtir. 
2) Hedefim bu iki haftalık süreçte önceden belirlediğim sekiz kitabı okumak. 
3) Eğer hedeflediğim sayıdaki kitabı hedeflediğim sürede okuyabilirsem, toplamda dördü Türk yazara, dördü Yabancı yazarlara ait sekiz kitabı okumuş olacağım. 
  Buna artı olarak aynı yazarın (ki bir adet böyle yazar var) iki kitabını üst üste okumayacağım, aynı yayınevinden iki kitabı üst üste okumayacağım, iki yabancı ya da Türk yazarı üst üste okumayacağım için çeşitlilik sağlamış olacağım. 
4) Etkinlik sonunda toplam da altı yeni yazarla tanışmış olacağım için de yeni kalemler keşfetmiş olacağım.

Diğer bir önemli kısma değinmek gerekirse okuduğum kitapları ve yazarları blogumda değerlendireceğim için kitapları özümseme oranımın artacağına ve blogumun düzene gireceğine inanıyorum. 
Bu paylaşımda bahsi geçen kitapları ve yazarları burada şuan için paylaşmayacağım elbette. Sürprizi kaçmasın. Ben kitaplarıma ve maratonuma gidiyorum öyleyse. 

Herkese bol okumalı iyi günler!