21 Ocak 2017 Cumartesi

Beş Sevim Apartmanı/ Mine Söğüt


  Beş Sevim Apartmanı/ Mine Söğüt
  Yapı Kredi Yayınları/ 127 sayfa







İki seneye yakın bir zaman önce Tüyap İzmir Kitap Fuarından aldığım, 2016 senesinde ise Tüyap İstanbul Kitap Fuarında Baldanberi'den Kübra vasıtasıyla (çok teşekkür ederim yeniden) imzalattığım bu çok miktarda rahatsız edici ve düşündürücü kitabı okumayı dün bitirdim. Kendi ruhsal gidiş gelişlerim sebebiyle beklediğimden uzun sürede okuduğum bu kitap bende sanıyorum uzun süreler geçmeyecek yaralar bıraktı. 

Konusu nasıl anlatılır gerçekten bilemiyorum çünkü arka kapak yazısından öte ne söylesem içerisinde anlatılmak istenen sihirli dünyanın sihrini eksiltecek. Arka kapak yazısındaysa birbirinden farklı beş karakterin hikayesini okuyacağımızdan bahsedilir. Aslında hikaye sayısı altı; bir de Doktor Samimi var. Arka kapak yazısından en basit ifadeyle öğrendiklerimiz bunlar ancak kitapta her beş karakterin yanında, onların hikayelerinin parçası olan başka başka karakterler de mevcut. Bu hikayelerin her birini okurken apayrı dünyalara savrulup, apayrı tatlar alsak da -bazen acı, bazen ekşi, bazen geniz yakıcı ve nadiren tatlı- "cinperiler" bizi bir araya getirmekte gecikmiyor.  

Uzun uzun dile getiremeyeceğim sadece sonuna kadar beni fazlasıyla korkuttuğunu -gece okuduğum için- söyleyebileceğim yer yer fazla fantastik, yer yer gerçeğe yakın bu hikaye okunmaya fazlasıyla değer. Bilinmesi gereken ise bu kitabın ne mutlu bir hikaye anlattığı ne de insanda iyi duygular bıraktığı. Korkmanız, rahatsız olmanız, sorgulamanız ve en sonunda ise bolca düşünmeniz gereken bir kitap, Beş Sevim Apartmanı. Herkese "cinperili" okumalar :') 

*Bir uzaklara bakmış, bir parmaklarına. Bir gitmeyi düşünmüş, bir kalmayı. Bir yaşamı sevmiş, bir ölümü özlemiş. Bir sevinmiş, bir hüzünlenmiş.
(Altına düştüğüm notta tıpkı yaşam gibi yazmışım.)

4 Ocak 2017 Çarşamba

2016'da Okuduklarım/ İstatistiksel














İstanbul'dan evime döndükten ve güzel bir yılbaşı geçirdikten sonra geç de olsa bu paylaşımı yapmam gerekiyordu. Bu yıl benim için hedefli başladığım ve çoğunlukla hedeflerim doğrultusunda gittiğim bir yıl oldu. Gördüğünüz fotoğraftaki kitaplardan sayıca (38 kitap + fotoğrafta olmayan 3 kitap) memnun muyum? Çoğunlukla, evet. Memnun olmuşum esasında bu sene yapabildiğim diğer istediklerimle alakalı. Mesela bu sene İstanbul Tüyap Kitap Fuarında İletişim Yayınları standında çalıştım. Fuarın öncesinde başlayan ve sonrasında devam eden İletişim Yayınlarında yaptığım staj bana hayal bile edemediğim bir tecrübe sundu. Üniversiteyi ailemin uzağında, şehir dışında okumamın haricinde ilk defa bir arkadaşımla beraber şehir dışına tatile gittik. Doyasıya Ankara'yı gezdik. Bunların dışında internet üzerinden iki kitap inceleme yazım yayınlandı ve ek olarak okuldaki bölüm hocalarımdan Erkan Saka'nın önderliğinde dijital dünya hakkında paylaşım yapan bir internet sitesinde "Sosyalkafa"da yazar oldum. 

http://www.edebiyathaber.net/bir-sis-perdesinin-altinda-berber-burcu-demirer/
http://kitapeki.com/verilen-sesler-arasinda-bir-dostluk/

(Yukardaki ikisi kitap inceleme yazılarımın linki olmakla beraber, alttaki ikisi ise Sosyalkafa'ya yazdığım yazıların linkleri..)

http://sosyalkafa.net/2016/12/24/bir-21-yuzyil-hikayesi-internette-dil-kullanimi/
http://sosyalkafa.net/2017/01/03/kitap-alisveris-rehberi-1internet-uzerinden/

Evet, kötü bir yıldı ülkemiz için ve bunu değiştirebilecek tek şey okumak sanıyorum. Bu yüzden gelecek yıla yeni hedeflerle ve umutlarla girdim. Fakat burada yazının amacı geçen yıla dair bir döküm yapmaksa, okuduğum kitaplarla ilgili bazı istatistikleri ekleyeyim. 

Öncelikle 41 kitap okumuşum. 
41 kitabın 8'i İletişim Yayınlarından. (Fotoğrafta gözükmeyen Aklımdaki Che'de İletişim'den.)
                 2'si Metis Yayınlarından.
                 3'ü Doğan Kitaptan. 
                 9'u Can Yayınlarından. (Arkadaşımda olduğu için fotoğrafta yer almayan Bu Kitabı Çalın da Can'dan.)
                 5'i Yapı Kredi Yayınlarından. 
                 1'i İş Bankası Yayınlarından. 
                 1'i Remzi Kitabevinden.
                 1'i Bilgi Yayınevinden. 
                 1'i Artemis Yayınlarından.
                 1'i Pegasus Yayınlarından.
                 1'i Dedalus Yayınlarından. (Mehmet'i Sakatlayan Serçe Parmağı Dedalus'tan.)
                 2'si İthaki Yayınlarından. 
                 1'i Domingo Yayınlarından. 
                 1'i Ayrıntı Yayınlarından. 
                 2'si Sel Yayınlarından. 
                 2'si Everest Yayınlarından. 
16 farklı yayınevinden okuduğum 41 kitapla beraber toplamda 9.869 sayfa okumuşum ve bu da günde 27 sayfa gibi bir rakama denk gelmiş. 

Favorilerimi sıralamak gerekirse(okuma sırasıyla);
1) Can/Andrevi Platonov/Metis Yayınları
2) Çanlar Kimin İçin Çalıyor/ Ernest Hemingway/ Bilgi Yayınevi
3) Bülbülü Öldürmek/ Harper Lee/ Sel Yayınları
4) Middlesex/ Jeffrey Eugenides/ Domingo Yayınları
5) Kusma Kulübü/ Mehmet Eroğlu/ İletişim Yayınları
6) Kabuk Adam/ Aslı Erdoğan/ Everest Yayınları
7) Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi 

En fazla okuduğum ay Eylül olurken 22 tane Türk yazardan 19 tane yabancı yazar(lar)dan kitap okumuşum. 

Bunca dökümün tek amacı seneye baktığımda daha iyilerini buraya yazabilmem. Sizlere de her anlamda daha iyi bir yıl dilerken, asla okumayı ve hayal kurmayı unutmamanızı temenni ediyorum. Mutlu seneler :')

Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi


Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi/ Roland Barthes
  64 sayfa/ Yapı Kredi Yayınları
  Çeviren: Mehmet Rifat-Sema Rifat







Sanıyorum şu ana kadar girdiğim yorumlar içinde beni en çok zorlayacak kitap yorumu Barthes'ın bu nadide eseri için olan olacak. Neden zorladığına gelirsek, Barthes Fransız bir sosyolog. Sosyolog olmasının yanı sıra Göstergebilim adında bir araştırma dalının da en önemli temsilcisi. Bu kitap başta olmak üzere diğer birçok eseriyle de Göstergebilimi (Semiyoloji) ne kadar içselleştirdiğini, dili kullanımını bu araştırma dalıyla harmanladığını görmeniz mümkün. 

Gelelim benim bu güzel dil kullanımıyla nasıl tanıştığıma.. Halkla İlişkiler okuduğum için bize bölümde bolca sosyolojik anlamda bilgi sağlanıyor. Bilgilerin çoğunluğu görseller ve göstergeler üzerinden ilerlediği için biz de bu alanda çalışmalar yapan sosyologlarla tanışıyoruz derslerimizde. Benim özellikle Barthes hakkında okumalar yapmama sebep olansa bir reklam afişini Barthes'ın semiyolojik analizine göre yorumlayacak olmamızdı.

Ödevi yapmam ya da Barthes'ı anladığımı sanmak yanılgısına düşmem beni Barthes okumaktan uzaklaştırmadı. Fuarda çeşitli yayınevlerinin standında gördüğüm ve iki yayınevinden satın aldığım kitapların aksine, konu anlamında ilgimi çeken ve bir mit olarak Eiffel Kulesini anlattığını fark ettiğim denemesini ve birbirlerini tamamladığı söylenen diğer metinle, Açılış Dersi'yle başladım okumalarıma.

Öncelikle, -ne kadar Barthes'ın o muazzam anlatımına erişemeyecek olsam da- Eiffel Kulesi'nin aslında tarihsel anlamda yapılma süreci gereği ne olduğu, ne olarak görüldüğü ve zaman içerisinde hangi anlamları taşımaya başladığı anlatılıyor satırlarda. İpincecik bir kitabın içerisine bunca güzel sözün, birbirinden farklı bağlantılarla zihin açıcı detayların girişi ve insana "Bunu da mı düşünmüş, böyle miymiş bu?" dedirtmesiyle sürekli hale gelen bir aydınlanma hali bahşediyor. Bunun yanı sıra hem bakan bir göz, hem de bakılan bir nesne olmanın aynı zamanda da şehrin ırmaklarından doğarcasına şehre aitken diğer yandan da şehri koruyup kuşatan bir varlık haline geliyor, Kule. Tıpkı hayatımıza egemen hale gelmiş pek çok nesne ve fikir gibi Eiffel Kulesi de Paris'e egemen hale gelirken aynı zamanda da benliğimizde kabul kazanıyor. Yazarken aklıma gelen nice göstergeden ve anlamından vazgeçiyorum çünkü bu yazıyı okuyan ve Barthes'la tanışmaya karar veren kişiler olursa, o kişiler de bu kitabı okuyup benim kadar zevk alsın istiyorum. 

Kitabın Açılış Dersi başlıklı kısmında ise 1977 yılında bir ders açılışı için yazılmış olan ders anlatımı yer alıyor. Bu ders ne sıradan bir ders ne de eğitim verilen kurum sıradan bir kurum. Ders Edebiyat Göstergebilimsel Kürsüsünün açılış dersi, eğitim kurumuysa College the France. Kürsünün başında yer alan Barthes bu derste neler olacağıyla ilgili uzunca -20 sayfa kadar- bir anlatımda bulunuyor. Bu anlatım nerelerden geçmiyor ki; dile bakış açısından, bilimsel bilginin nasıl var olduğundan, Tarih biliminden... Göstergelerin hayatımıza yalnızca nesne olarak değil dil olarak, söz olarak da uzunca birikimlerden sonra nasıl girdiğini birer birer yazısına döküyor. Eğitimci olarak kendini eleştirmekten de geri durmuyor.

Kısacası Barthes zorlu bir okumayla beraber; okuyucuyu sorgulamaya, fark etmeye, ayırt etmeye ve yeniden keşfetmeye çağırıyor. Bir anlatımın söze dökülmüş en güzel halini sunuyor bize Barthes. Hem bilimsellikten uzaklaşmadan hem de okuyucuyu sosyolojinin sınırlarına hapsetmeden, gayet insanca. Tanıdığım okumayı seven her insana ısrarla önereceğim bir kitap, Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi. Peki ben Barthes okumaya devam edecek miyim? Kesinlikle! 

NOT1: Çevirinin anlaşılırlığı ve başarısı için Mehmet Rifat'a ve Sema Rifat'a teşekkür ederim...
NOT2: Kitapta yer alan her satırda gözüm en az iki kez gezinmiştir ve gezinmeye de devam edecek çünkü okurken her sayfada en az 2 en fazla 5-6 cümle kadar çizdiğim cümle bulunmakta. 

*Onunla karşılaşmak zorunda kalmamış Paris'li bir bakış bulunmadığı gibi, er ya da geç onun biçimini bulmayan ve onunla beslenmeyen bir düş de yoktur; bir kalem alın elinize ve bırakın elinizi, yani düşüncenizi kendi haline, çoğu zaman Kule çıkacaktır ortaya, şu yalın çizgiye, tek mitsel işlevi, şairin deyişiyle taban ile tepeyi ya da yer ile gökü birleştirmek olan şu yalın çizgiye indirgenmiş olarak. 

*Ama dil, her anlatım yeteneğinin edim haline getirilmesi olarak, ne gericidir ne de ilerici; yalnızca faşisttir; çünkü faşizm söylemeyi engellemek değil, söylemeye zorlamaktır.