23 Ocak 2018 Salı

Sahte/ Mehmet Erte



 Sahte/ Mehmet Erte
Yapı Kredi Yayınları/ 138 sayfa







Okuması hayli zor bir kitaba başladığımı nereden bilecektim? Sahte'yi inceleyip okumaya karar verişim Ekim 2017'nin sonlarıydı. Ancak yazarın ismini ilk defa duyuşum Ekim'den dört ay kadar önceye bir tanıdığımın hediye ettiği bir kitaba dayanıyor. Hediye ettiği kitap ise Erte'nin son öykü kitabı Arzuda Bir Sapma... Hakkında hiçbir şey bilmediğim bu yazar ve öykü kitabına karşı edindiğim aşinalık ise kitabı hediye eden tanıdığımın sosyal medya üzerinden Sahte hakkında yaptığı bir paylaşımına dayanıyor. Aklıma kazınan bu paylaşım zamanla beni değişik bir tat ararken Sahte'yi raftan çekip incelemeye götürüyor. 

O gün raftan çekip incelememle başlayan yolculuğum ise beni inceliğine kıyasla her bölümde ayrı bir sorgulamaya sürükleyen deneysel bir maceraya itti. Aslında nasıl anlatacağımı bilmediğim bir kitap Sahte, çünkü roman diyerek tanımlansa da kitabın türü ne roman ne de değil diyebileceğim bir yapıya sahip. Bölüm başlıklarının seçiminden içerikte değinilen konulara, karakter diyebileceğimiz soyut çizimlerden olay örgüsü olarak tanımlanabilecek gidişata; hiçbir parça ortaya tamamlanmış bir yapboz koyamıyor. Kitap her şeyden çok anlatmak istediklerini parçalar halinde okura hatta diğer yandan kendine itiraf etmeye çalışan bir anlatıya sahip. 

Bazen kendimi o kadar kaptırdım ki anlatıya, ne öncesini ne de sonrasını düşünerek okudum. Kendimi kaptırdığım oranda mantıksal zeminde nerede durduğunu sorgulamadan içine çekildiğim yerler de oldu. Hayranlık ve merakla başlayan okumam, ilerledikçe sıkılmaya, devamında saçma olduğunu düşünmeye ve sonunda yine hayranlığa döndü. Anlatıcının kendisiyle çelişmelerini tatlı bulsam da "şımardın mı bakayım sen?" diye sormak istediğim satırlar da beni karşıladı ilerleyen bölümlerde. Neticesinde anlatıcıyla dost olduk, o beni tanımasa da ben onu tanır oldum; bu yüzden de belki yazarı tam anlamıyla anlamadığım için hoşgörmeyi başardım. Tamamen anlasaydım hala hoşgörebilir miydim, merak etmiyor değilim. Belki de bana yazarın diğer kitabını hediye eden tanıdığımla uzunca bir sohbet gerekiyordur bunun için.

Kitabın kapağını kapattıktan sonra, son bölümün ne kadar muazzam bir toparlayıcı olduğunu fark ettim ve tüm sıkıldığım anların sona bir hazırlık olduğuna inandım (bu cümleden diğer düşüncelerimden caydığımı sanmayın, onlar hala geçerli). Kitabı bitirdikten sonraki gün kitabın kapağını yeniden açıp altını çizdiğim satırları yeniden gözden geçirmeye ve kitabın üzerine aldığım "tekrar oku, üzerine düşün," notlarıma sadık kalarak okuduktan sonra satırlar üzerine yeniden düşünmeye başladım. Tutarsızlıkları sezdiğim kadar, "akıllıca" olduğunu düşündüğüm her satırda yeniden gülümsedim. Anlatıcının girdiği bazı tartışmaları unutmamak üzere hafızama kazımaya çalıştım. 

Bir de yazarın kurduğu, yazdıklarımı her ne kadar gereksiz buluyorsam da  kendi yazdıklarımın değerini bilemiyor olmaktan korktuğum için bu cümleleri silmiyorum, minvalindeki cümlelerden kendime bir okur olarak pay biçip; ya ben de okuduklarımın değerini fark edebilecek bir birikime sahip değilsem diyerek, bir miktar da araştırma yaptım yazarın kitapları hakkında. Vardığım sonuç beni, yazarın dilinden kaynaklı bir 'son'dan kaçma temasına, cümlelere bakış açısına, durağanlığın yüceltilmesine götürdü. Her ne kadar başı ve sonu, bence, bir olan bir anlatı döngüsünden yana olsa da, yazarın 'kişilikli' kalemini sevdiğimi ve okumaya devam edeceğimi belirtmeliyim.

Siz de okuduğunuz kitabı karıştırmanın dahi bir macera olduğuna inanıyor ve belli belirsiz karakterlere, olaylara burun kıvırmak yerine merakla yaklaşıyorsanız, ha bir de sabırlı bir insansanız aradığınız 'benzersiz anlatı' Sahte'de saklı olabilir. Buradan buyurun. Keyifli okumalar. :')

*Yazarken keçiboynuzu çiğnemiş oluyorum ama işte ihtiyacım olan şeker bana acizliğimi duyuran o keçiboynuzundan başka bir yerde değil. Ruhuna gıda olacak şeylerin azlığından dem vuran biri olarak, şekerin birçok şeyde bulunduğunu düşünüp keçiboynuzu çiğnemeyi gereksiz bulanlara ne kadar yoksul ve nelerden yoksun olduklarını göstermek istiyorum. 

*İleride roman kahramanımın şu cümleyi kurmasını istiyorum: "Gerçekten de bütün bunlar çok inandırıcı, inanacak olsam inanırdım, ama bir şeye inandırıcılığı nedeniyle inanmak beni zayıf düşürür." 

*Düşünürken kurduğunuz cümlelere lütfen dikkat edin: Bütün anlamlar, gerçekler ve yalanlar, mutluluklar ve acılar, yani her şeyiyle tüm bir varoluş bir cümlenin nasıl kurulduğuna bağlıdır.